Fatihlilerin Buluşma Meydanı
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Fatihlilerin Buluşma Meydanı

Fatihli olmak bir ayrıcalıktır...
 
AnasayfaKapıLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Mevlana Muhammed Halid-i Zilan

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
LordReco
USTA KULLANICI



Mesaj Sayısı : 115
Kayıt tarihi : 01/11/09

Mevlana Muhammed Halid-i Zilan Empty
MesajKonu: Mevlana Muhammed Halid-i Zilan   Mevlana Muhammed Halid-i Zilan I_icon_minitimePerş. Kas. 05, 2009 11:46 pm

İnsanları Hakk'a davet eden, onlara doğru yolu gösterip, hakikî saadete
kavuşturan ve kendilerine “Silsile-i aliyye” denilen büyük âlim ve
velilerin otuz beşincisidir. Şimdiki Batman iline bağlı Zilan köyünde
doğmuştur. Doğum tarihi 1826 dır . Soy kütüğü Hazreti Hüseyin, Hazreti
Fatıma ve Hazreti Ali yoluyla Resulüne ulaşan Hâlid-i Zilan Hazretleri
“Seyyid” olup, ceylan derisi üzerine yazılı ve Osmanlı padişahlarının
tasdiklerini havi şecerelerinin çok yakın tarihe kadar ellerinde
bulunduğu bilinmektedir.

Bilindiği üzere, Resulü’nden dört
halife döneminden sonra, Emeviler ve Abbasilerden bir kısım Ehl-i
Beyt’e bütün Arabistan yarım adasını dar etmişler. Yezid’in emirliği ve
Zalim Haccac’ın Hicaz eyalet valiliği döneminde ise Kerbela Faciası ve
Medine katliamları ile tüm Arabistan’ı Ehl’i beyte yaşanılmaz bölge
durumuna düşürülmüştür.

Bundan sonra peygamber evlatları,
kendilerine sığınma hakkı tanıyan bölgeler arayışına çıktılar.
Bunlardan biri kısmı Horasan’a Türkistan’a gidip yerleşirken, bir kısmı
Güneydoğu Batman iline bağlı Gercüş ilçesinin Becirmen köyüne, bir
kısmı Erciş ilçesi sınırları içerisinde bulunan Zilan yaylasına
yerleştiler. Bir kısmıda Sason ilçesinin Yeni Çağlar köyüne gelip
kaldılar, bu bölgeye de yine Zilan adı verilmektedir. Seyyid Hacı
Zilanı Hazretleri işte bu Zilan’a yerleşen seyyidler zincirinden bir
halkayı teşkil eder.

Tevahür derecesinde günümüze kadar ulaşan
rivayetlere göre Yavuz Sultan Selim Han döneminde bu soylu aileyi,
Zilan’da Seyyid Osman Efendi adında bir zat temsil etmektedir.

Yavuz
Selim Han İran üzerine sefere çıktığında, yöreden gerçekten, Seyyid
Osman Efendi ile görüşmek istediğini bildirmiş, halen Batman il
sınırları içerisinde bulunan ve “Kaza Kürşi” diye anılan yerde buluşup
uzun süre görüşmeler yapmışlardır.

Yavuz Sultan Selim han,
Seyyid Osman efendi’ye hayli iltifatta bulunmuş Hazretin seyyidliğini
dikkate alarak, ülkesinin istediği yerinde aşireti ile birlikte
yerleşme imtiyazı tanımış, bütün vergi ve resmi mükellefiyetten muaf
kılındıklarına dair eline birde ferman vererek kendisini kavmin ve
bölgesinin Nakibul Eşrafı tayin etmiştir.

Bundan sonra bütün
Osmanlı padişahlarının bu nezih aileyi saygıda kusur etmedikleri
görülmüştür. Mevlana Seyyid şeyh Hâlid-i Zilan Hazretleri, Seyyid Osman
efendi Hazretleri’nin on ikinci batında torunudur. Bu zatın evlatları
zamanla büyük bir aşiret haline gelmişlerdir. Tarihi geçmişini birkaç
satırla özetledikten sonra, Hâlid-i Zilan Hazretleri’nin hayat
hikâyesine de kısaca göz atmak gerekir. Hazret, 19 Aralık 1954 yılında
128 yaşında Beşiride vefat ettiğine göre, 1826 yılında doğduğu da
anlaşılmaktadır. Buna göre Mevlana Halid-i Bağdadi Zülcenaheyn zamanın
büyük müceddidi güneşin batışı yeni bir güneşin bir müceddidin doğuşu
yani Mevlana Seyyid Halid-i Zilanın doğuşu. Yani bir müceddid vefat
eder bir müceddid doğar. Eger bir misal vermek istersek tarihten: İmamı
Azam’ın vefatı İmamı Şafi nin 12 ay ana karnında bekleyip İmamı Azam’ın
vefat ettiği gün dünyaya gelmesidir.

Hazret-i Sultan 7 yaşından
8 ve 10 yaşına kadar zilan da amcası Şeyh Muhammed Halidi Zilan da ve
caminin imamında medresede okurken o küçük yasta olan hazreti sultan
Peygamber(as) hadisine uyarak köyün çocuklarını toplayarak medreseye
hatme ve teveccüh yapmıştır.Bu hadisin mahaline göre 7 ev 7 sokak 7
mahalle 7 belde faydalanır.Peygamber efendimiz(sav) buyuruyor ki;Yarın
ahiret meydanında hatme teveccühünün ne kadar büyük olduğunu ümmetim
görse sürünerek hatme ve teveccühe katılırdılar.O yasta bu hadise uyan
hazreti sultan yeniçağlar köyü Zilan medresesinde talebeyken bir gün
hocası ona toprak olan medrese damının silindir(banger) taşı ile
sıkıştırmasını söylüyor.O esnada çok şiddetli bir yağmur yağıyordu.Oda
yağmurdan korunmak için damın saçağı altında duruyor çok ağır taş
kütlesinden olan bu bangerin kendiliğinden sanki çok güçlü bir kimse
tarafından kullanılıyor gibi çok şiddetli bir şekilde gidip gelmekte..
Hocası talebelerden bir tanesine diyorki; Git Halid e söyle ıslanmasın
insin aşağı Talebe yukarı çıkıyor Halid saçağın dibinde long taşı da
gidip geliyor bunu gören talebe Şeyh Halid’in amcası olan Şeyh Muhammed
in yanına gidiyor bu olayı Şeyh Muhammed e anlatıyor bunun üzerine Şeyh
Muhammed in üstadı olan çok ünlü İslam Alimi ve Silsileyi Aliyyenin
büyüklerinden zahiri ilim ve tasavvuf ilmini Kasım-i Al-Toğari'den
almıştır. Hazreti Sultan Üstün kabiliyet ve zekaya sahip olduğundan;
amcası kendi üstadı Kasım-i Al-Toğariye götürmüştür. Kasım-i Al-Toğari
Hazretleri Genç Halid'e nazar ederek, tövbe verip amel ettirmeye
başlamıştır ve Şeyh Muhammed Zilana dönerek "ben ihtiyarladım, bu
evladımı üstadım Hasan-i Nurani'nin okuduğu Molla Halil-i Si'ridî
Hazretlerinin medresesine gönder" buyurmuştur. Bu emir üzerine Molla
Halil-i Si'ridî 'nin o tarihteki Medresesinde (şimdiki üniversite)
okumaya başladı. Birçok yetişen âlimlerle imtihan edilerek başarılı bir
şekilde eğitimini tamamlamıştır. Birçok Arvasi âlimleri ve Halid-i
Zibari Hazretleri ile çok mülakatlar yapmış ve kimse bu mülakata
erişememiştir.

Molla Halil Si'ridî'nin yazdığı kıymetli
eserlerinden: 1) Tefsîrü Tabsırat-il-Kulûb fî Kelâmi Allâm-il-Guyûb, 2)
Tefsîrun Âhar ilâ Sûret-il-Kehf, 3) Diyâü Kalb-il-Arûf, 4) Şerhun alâ
Manzûmet-iş-Şâtıbî fit-Tecvîd, 5) Mahsûl-ül-Mevâhib-il-Ehadiyyeti
fil-Hasâisi veş-Şemâil-il-Ahmediyye, 6) Te'sîsü Kavâid-il-Akâid alâ mâ
Sahha min Ehl-iz-Zâhir vel-Bâtın min-el-Avâid, 7) Mulahhas-ül-Kavâtı'
vez-Zevâcir, Kitâbün fî Usûl-il-Fıkh-iş-Şâfiî, 9) Kitâbün fî
Usûl-il-Hadîs, 10) Zübdetü Mâfî Fetâv-el-Hadîs, 11) Muhtasar-u
Şerh-is-Sudûr fî Şerh-il-Mevti veAhvâl-il-Kubûr, 12) Minhâc-üs-Sünne fî
Ahvâl-is-Sûfiyye: Manzum bir eserdir. 13) Nebzetün
min-el-Mevâhib-il-Medeniyyeti fiş-Şathiyyâti vel-Vahdet-iz-Zâtiyyeti,
14) Nehc-ül-Enâm fil-Akâid: Manzûmdur. 15) Şerhun alâ
Kasîdet-il-Hemziyye, 16) Risâletün fil-Ma'fuvvât, 17) Ezhâr-ül-Gusûn
min Me'kûlâtı Erbâb-il-Fünûn, 18) El-Kâmûs-üs-Sânî fin-Nahvi ves-Sarfi
vel-Me'ânî, 19) Risâletün fî İlm-il-Mantık, 20) Risâletün fil-Mecâz
vel-İstiâre, 21) Risâletün fî Âdâb-il-Bahs vel-Münâzara: Manzumdur. 22)
Risâletün fil-Vad', 23) El-Mantûk-uz-Zümrüdiyye Nazmu Telhîs-il-Miftâh,
adlı eserleri ezberlemiş, tahsil etmiş, 24) Manzûmun fî
Mevlid-in-Nebiyyi. Eserini okumamıştır.

Molla Halil-i Sii'rdi
Hazretlerinin yazdığı bu 24 eserin 23 tanesini tahsil ederek
ezberlemiştir. Hazret-i Sultan 21 yaşında Zilan Köyüne geri gelir
(bugünkü ismi Yeniçağlar Köyü) burada çiftçilik etmeye başlar. Çift
sürmek üzere öküzlerle birlikte tarlada iken öküzün hal dilini dinledi.
Orda hayvanlar bu işi yapasın diye seni yaratmadı. Bu söz üzerine
büyük bi dikkat çeker kendisine.

Hazreti Sultan bu arada yine
ilme devam eder. Bu süreçte Delail-ul Hayrat ismiyle bilinen Cenab-ı
Hakk'ın isimlerinin üzerinde büyük bir çalışma yaparak Delail-ul
Hayrat'ı tamamlayıp İlahi sırlara nâil oldu. Hazreti Sultan bu yaşlarda
-ü Teala’nın lütuf ve ihsanına kavuşarak ilimde mücazi oldu. Levh-i
Mahfuz Hazreti Sultan’a bu yaşta gösterildi. Genç yaşta olmasına rağmen
pek çok âlim müşküllerini Hazreti Sultana gelip sorarlar idi. Zira O,
-ü Teala'nın izni ile bu yaşta âlim olmuştu. Yanına gelen büyük âlimler
O’nu görünce kendilerini “Deryada Bir Damla Su Gibi” görürlerdi.

Bunu
gören amcası Şeyh Muhammedi Zilan, yeğenini yetiştirmeyi düşünüyordu.
Ama Hazret-i Sultan bir gün rüyasında Sevgili Peygamber Efendimizi
gördü. Rüyasında Peygamber Efendimiz; “Gülpevar’a gideceksin, benim
manevi emanetim var O’nu alacaksın” diye buyurmuşlar. Bu rüyayı
annesine anlattı. Annesine; “babamdan müsaade al ben gideyim” dedi.
Hazreti Sultan Çok genç yaşta da meşrebine uygun bulunduğu şeyh Hâlid-i
Gülpevarî Hazretleri’nin hizmetine girdi. Yirmili yaşlarda sülûkunu
tamamlayıp kendisinden hilafet aldı.

Hocası Hâlid-i Gülpevarî talebesi Mevlana Seyyid Hâlid-i Zilan a şöyle buyurdu:
“ Eğer; (c.c.)’ın ve Resulünün feyzi sizde ise seni köyden taşlayıp, kovarlarsa, bilki <meyveli ağaç taşlanır>.“
Hocası
Hâlid-i Gülpevar’ın bu sözü aynen Zilan köyüne yaklaştığı zaman
akrabaları ve amcası Seyyid Muhammed-i Zilan kovdurmuştur. Bu olaya
hocası Hâlid-i Gülpevar ı çok sevinmiştir. Çünkü ve Resulullah’ın
aşkı, muhabbeti ve feyzi Mevlana Seyyid Hâlid-i Zilan’dadır.

Bütün
bunlara rağmen Mevlana Seyyid Hâlid-i Zilan yoluna devam etti ve her
türlü engellemelere karşı koyabildi. Ancak bu bakışlar sonucu
bölgesinde sık sık yer değiştirme durumunda kaldı.

Bir asrı aşan
irşad hayatında, dünya mevkiine ve zenginliğine meyletmedi. Gerek
güneydoğuda gerekse Anadolu’nun muhtelif yörelerinde bulunduğu
zamanlarda hep insanların irşad ve İslami bağlılıklarına yardımcı oldu.
Anadolu’daki sevenlerince “Hazreti sultan” olarak isimlendirilen şeyh
Seyyid Hâlid-i Zilanı Hazretleri, küfürle ettiği mücadele kadar,
cehalet ve koyu taassupla da mücadele etti. Taliplerinin dış
görünümlerinden ziyade iç güzelliklerini esas aldı. Teferruat sayılacak
şeylerle uğraşırdı.

Kaderin cilvesine bakınız ki çok geçmeden
kendisine dünyayı dar eden yakınları ve rakiplerinin tamamı birer birer
dünyadan çekilip gittiler.

Hazreti Sultan bir yıl sonra hacca gitmeye karar verdi. Büyük oğlu Seyyid Abdülkuddüs ve yeğeni Abdulkadir ona refakat ettiler.
Hac
vazifesini deniz yolunu kullanmak suretiyle gerçekleştirdi. Hicaza
giderken Suriye sınırlarında Vapur alabora oldu. Bütün Hac yolcuları
Mevlana Seyyid Hâlid’in yanına gelerek; “Ey (c.c) dostu duanız
makbuldür, dua edin bu sıkıntıdan kurtaralım” dediler. Hazreti Sultan
ayağa kalkarak bastonunu vapurun ortasına vurdu, muhabbeten çok sevdiği
Muhyeddin-i Arabî Hazretlerine; “Şaka yapma, bende şaka yaparsam Şam’ı
alt üst ederim.” Buyurdular. Bunun üzerine vapurda bulunan bir Hacı
adayı Hazreti Sultan’ın yanına yaklaşarak “ o ki bu kadar birbirinize
nazınız geçiyorsa, tasavvufta ”Yusuf Hamedani’nin yanına Seyyid
Abdulkadir-i Geylani Hazretleri gitti. Yusuf Hamedani Hazretleri
Abdulkadir-i Geylani ye buyurdu ki: ”Öyle görüyorum ki Resulünün
ayakları Abdulkadir-i Geylani Hazretlerinin omzuna, Abdulkadir-i
Geylani Hazretlerinin ayakları da tüm Velilerin omzuna olsun” bu söze
ne dersiniz buyurdular.

Hazreti Sultan;
Ben çok severim Abdulkadir-i Geylani hazretlerini,
Ben severim Hallac-ı Mansur Hazretlerini,
Ben severim Muhyeddin-i Arabî Hazretlerini,
Ben severim Ahmed-i Bedevi Hazretlerini,
Ben severim Mevlana Celaleddin-i Rumi Hazretlerini,”
Herkes devrinde o makamı alır, şimdi ise o makam ve Resulünün ayakları kimin omzunda olduğunu buna göre tasavvur edin”
Ve
bir cezve haliyle bir insan yere düşerek nida etti. “Şu anda görüyorum
ki Resulünün ayakları Mevlana Seyyid Hâlid-i Zilan’ın omzunda, O’nun
ayakları da tüm velilerin omzundadır.”

Hicaz dönüşü çok geçmeden küçük oğlu Alâeddin Efendi vefat etti. Oğlunun vefatına Hazreti Sultan çok üzüldü.

Seyyid
Hâlid-i Zilan Hazretlerinin hizmetinde bulunmak için Siirt ten gelen
Hamo adında bir mürid, aileden birine darılarak Samsun’a gitti. Orada
inşaat işçiliği yapmaya başladı. Daha sonra Samsun’da Seyyidlik yapan
Açık Baş Ömer Efendi’nin müridleriyle tanıştı. Onlarla oturup kalkmaya
başladı. Ömer Efendinin müridlerinden, geçimini hamallık yaparak
sürdüren Abdullah efendi adında bir zatın dikkatini çekti. En kısa
zamanda Hazreti Sultanla görüşüp ona teslim oldu. Hamo iki yıl kadar
Samsunda kaldıktan sonra tekrar Giresun’a döndü. Bu sıralarda Seyyid
Hâlid-i Zilan Hazretleri önce Samsuna oradan Havzaya gitti. Bir müddet
tedavi için Havza kaplıcasında kaldı. Kısa sürede hayli kişi onun
muhabbet halkasına katıldı. Daha sonra Bafra, Çarşamba dolaylarında
taliplerin halkası genişledi.

Giresun’da bir topluluk zikir
sırasında, ihbar üzere polisler zikir meclisini bastılar. Bunun üzerine
Seyyid Hâlid-i Zilan Hazretleri ve yanında bulunanlar tevkif edilerek
hapse atıldılar cezaevinde bulunduğu sırada 300 kadar mahkûmun
arkasında namaz kıldığını gören savcı, ıslah edici durumunu görerek
kısa zamanda hapisten çıkarılmalarını sağladı.

Seyyid Hâlid-i
Zilan Hazretleri aile fertleriyle birlikte Giresun’da tam on yıl kadar
kaldılar. Yaralı olan sağ kolunu doktorlar Giresun’da ameliyata
aldılar. Bundan sonra Sultan Hazretleri Giresun’dan başka bir yere
nakledilmelerini istedi. Ankara’ya ulaştırdıkları dilekçelerine,
“Söke”ye gönderilmeleri şeklinde cevap geldi. Sevenlerinin gözyaşları
arasında Giresun’dan uğurlandılar. Gemiyle Samsun’a gelip, karaya
çıktılar ve Samsun vekili Abdullah efendi’nin evinde misafir oldular.
Bu misafirlik bir hafta sürdü. Bu süre zarfında Samsun’da Hazreti
Sultan’ın birçok kerameti görüldü. Ve unutulmaz hatıralar bıraktı.

Nihayet
trenle Söke’ye doğru uğurlandılar. Söke’ye yerleştikten kısa bir süre
sonra, yarım kalan bir mahkûmiyetinden tekrar tevkif edildi. On iki gün
daha hapiste yatıp tahliye olundu. Söke’deki sürgün yılları iki yıl
kadar sürdü. Demokratik partinin iktidar olmasıyla, sürgünde
bulunanların tam..... af çıktı. Onlarda bu aftan yararlanıp Beşiri’ye
döndüler.

Sultan Hazretleri oğlu Seyyid Muhammed Zilan
Hazretlerinin hastalığına çok üzülmüştü. Sonunda onu Diyarbakır
hastanesine yatırdılar. Bir hafta sonra ise Muhammed Efendi orada vefat
etti. Cenazesi Beşiri’ye getirildi. Naşı daha sonra Seyyid Hâlid-i
Zilan Hazretleri’ne türbe olacak Kanireval’deki türbeye defnedildi.
Seyyid Hâlid-i Zilan Hazretleri, oğlu Seyyid Muhammed Hazretlerinin
vefatına çok üzüldü. Çokta yaşlanmıştı.

Dünya hayatında
yetiştirdiği süluk yoluyla icazet verdiği talebeleri şunlardır. Önce
babası Seyyid Abdurrahman (lakabı Seyh Cami) Hazretlerini yetiştirdi.
Hâlid-i Gülpevar Hazretlerinin sülükten gönderdiği Ahmet Belfırat
Hazretlerini, daha sonra oğlu Seyyid Muhammed-i Zilan Hazretleri, Hacı
Hamid-i Hasani, Molla Süleyman ve oğlu Seyyid Kasım-ı Zilani
Hazretlerini yetiştirdi. Mevlana Seyyid Kasım-ı Zilan Hazretlerini
1953’te sülüke sokarak bu yolun icazetini ve postunu sülükten başarıyla
çıkan oğluna vermiştir. Hazreti Sultan talebelerini sülükten
çıkardıktan sonra tasavvufi icazet diplomasını mühürleyerek kendilerine
vermiştir. Günümüzde bazı insanlar sülük gördüğünü ve icazet
aldıklarını söylemişlerdir. Bu kişiler icazet diplomalarını
göstermedikleri sürece sülüke girdiklerini ispat edemezler. Hazret-i
Sultan'ın bu halifelerinden başka birçok yetiştirdiği âlim ve veli
zatlar vardır. Yetiştirdiği âlimlere tasavvuf icazeti vermemiştir.
Bunlardan örnek vermek gerekirse Molla Said Erdinç gibi mümtaz
şahsiyetlerin yetişmesine vesile olmuştur.

Mevlana Celaleddin-i
Rumi Hazretleri gibi; “babasına sülük yoluyla icazet verdiği için”
Hazret-i Sultan’a “MEVLANA” denilmiştir. Hazreti Sultan’ın Babası
Seyyid Abdurrahman bazı sohbetlerinde; “ben Seyyid Halid’in babasıyım,
ama maneviyatta Seyyid Halid benim babamdır, üstadımdır” diye
buyurmuşlardır. Bu yüzden Seyyid Halid’i Zilan Hazretlerine “Seyyid
Mevlana Muhammed Hâlid-i Zilan” ve “Hazret-i Sultan” denilmektedir.

Seyyid
Mevlana Muhammed Hâlid-i Zilan hazretleri Giresun’da sürgünde iken
başka bir yere gönderilmek için samsun üzerinden trenle havzaya doğru
hareket edilir. Halid-i Zilan Hz. müridleri kendisini bir kez trende
görebilmek için tren garının yanında bulunan arazide toplanır. Tren on
dakika mola için durduğunda efendi hazretleri trenden inerek topluluğun
ortasına oturup sohbete başlar. Bu arada vakit dolmuş treni hareket
ettirmeye çalışan makinist ve görevliler bir türlü treni çalıştıramaz
böylece Halid-i Zilan Hz.leri tam dört saat sohbet eder ve hitamında
trene biner kendileri trene biner binmez tren çalışır.

Seyyid
Mevlana Muhammed Hâlid-i Zilan Hz.leri Giresun’a sürgün olduğu ilk
yıllarda bir çadır içinde bütün aile kalmaya çalışırlar. Zaman sonra
çocuklar acıkmaya ve üşümeye başlarlar ve bu şikâyetlerini Halid-i
Zilan Hz.lerine bildirirler. Efendi Hz.leri de namazdan sonra yörenin
en zengini olan bir yahudinin evinin yolunu tutar yardım istemek için
eve yaklaştığında ‘’GÂVUR‘’ kokusu geliyor diye gerisin geri döner ve
camiye gelir. Cemaat efendi Hz.lerini sarıklı ve cübbeli görünce vaiz
vermelerini isterler Efendi Hz.leride vaiz ettikten sonra namazı da
kıldırır. Hazret-i Sultan’ın anlattıklarının etkisinde kalan halk;
Seyyid Mevlana Muhammed Hâlid-i Zilan Hz.lerinin maddi ihtiyaçlarını
karşılar.

19 Aralık 1954 tarihinde bir Pazar sabahı, emanetini
sahibine, yüceler yücesi ’a teslim etti. 128 yıllık büyük çınar fani
vücudunu toprağa teslim ediyordu. Ruhu ise atalarının yanına,
Resulü’nün “liva’ü-hamd” inin altına doğru uçuyordu.

Yüce sırrını mukaddes ve mübarek kılsın.


Kaynak: Pamuk Yayıncılık İstanbul ve Anadolu Evliyaları Ansiklopedisi s.176
Tezkire-i Meşayih-i Amid (Diyarbekir Velileri I-II s.246
Şeyh Halid, Yazan İbrahim Bağdu, Star Matbaası, İst.1993.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Mevlana Muhammed Halid-i Zilan
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Seyyid Mevlana Muhammed Kasım Zilan
» Halid-i Gülpınar
» Hz. Muhammed (S.a.v) insanlığın kurtarıcısıdır
» Muhammed Masum Faruki

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Fatihlilerin Buluşma Meydanı :: DİNİ BÖLÜM :: Allah (cc.) Dostları-
Buraya geçin: