Fatihlilerin Buluşma Meydanı
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Fatihlilerin Buluşma Meydanı

Fatihli olmak bir ayrıcalıktır...
 
AnasayfaKapıLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Hz. Osman (Hayatüssahabeden)

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
LordReco
USTA KULLANICI



Mesaj Sayısı : 115
Kayıt tarihi : 01/11/09

Hz. Osman (Hayatüssahabeden) Empty
MesajKonu: Hz. Osman (Hayatüssahabeden)   Hz. Osman (Hayatüssahabeden) I_icon_minitimePerş. Kas. 05, 2009 11:37 pm

Hz. Osman (Hayatüssahabeden)

Osman b. Affân b. Ebil-As b. Ümeyye b. Abdi'ş-Şems b. Abdi Menaf
el-Kureşî el-Emevî; Raşid Halifelerin üçüncüsü. Ümeyyeoğulları ailesine
mensup olup, nesebi beşinci ceddi olan Abdi Menaf'ta Resulullah (s.a.s)
ile birleşmektedir.

Fil olayından altı sene sonra Mekke'de
doğmuştur. Annesi, Erva binti Küreyz b. Rebia b. Habib b. Abdi
Şems'tir. Büyükannesi ise Resulullah (s.a.s)'ın halası Abdülmuttalib'in
kızı Beyda'dır. Künyesi, "Ebû Abdullah'tır. Ona, "Ebu Amr" ve "Ebu
Leyla" da denilirdi (İbnul-Hacer el-Askalânî, el-İsabe fi
Temyîzi's-Sahabe, Bağdat t.y., II, 462; İbnül Esîr, Üsdül-Ğâbe, III,
584-585; Celaleddin Suyûtî, Târihul-Hulefâ, Beyrut 1986, 165).

Resulullah
(s.a.s) risaletle görevlendirildiğinde Osman (r.a) otuz dört
yaşlarındaydı. O, ilk iman edenler arasındadır. Ebû Bekir (r.a),
güvendiği kimseleri İslâma davette yoğun gayret göstermekteydi. Onun bu
çalışmaları neticesinde, Abdurrahman b. Avf, Sa'd b. Ebi Vakkas, Zübeyr
b. Avvâm, Talha b. Ubeydullah ve Osman b. Affân iman etmişlerdi. Hz.
Osman, cahiliyye döneminde de Hz. Ebû Bekir'in samimi bir arkadaşı idi
(Siretu İbn İshak, İstanbul 1981,121; Üsdü'l-Gâbe, aynı yer; Askalanî,
aynı yer).

Hz. Osman, iman ettiği zaman bunu duyan amcası
Hakem b. Ebil-Âs onu sıkıca bağlayarak hapsetmiş ve eski dinine
dönmezse asla serbest bırakmayacağını söylemişti. Hz. Osman (r.a)
ebediyyen dininden dönmeyeceğini söyleyince, kararlılığını gören amcası
onu serbest bırakmıştı (Suyûtî, 168).
Peşinden o, Resulullah
(s.a.s)'ın kızı Rukayye ile evlenmişti. Bazı tarihçiler bu evliliğin
Peygamber'in risaletle görevlendirilmesinden önce olduğunu kaydederler
(Suyûtî, a.g.e., 165).

Mekkeli müşriklerin iman edenlere
yönelttikleri baskı ve işkenceler yoğunlaşıp çekilmez bir hal alınca,
Resulullah (s.a.s), ashabına Habeşistan'a hicret etmeleri tavsiyesinde
bulunmuştu. Hz. Osman'ın Habeşistan'a ilk hicret edenler arasında
olduğu hakkında kaynaklar ittifak halindedirler. İbn Hacer birçok
sahabiye dayandırarak Hz. Osman'ın, eşi Rukayye ile birlikte
Habeşistan'a hicret eden ilk kimse olduğunu kaydetmektedir (İbn Hacer,
aynı yer). Mekkelilerin iman ettiklerine dair yanlış bir haberin
Habeşistan'a ulaşmasıyla birlikte muhacirlerden bir bölümü Mekke'ye
geri dönmüştü. Hz. Osman da geri dönenler arasındaydı. Ancak onlar
kendilerine ulaşan haberin asılsız olduğuna şahit olduklarında tekrar
Habeşistan'a gitmek için yola çıktılar. Hz. Osman, hareket etmeden önce
Resulullah (s.a.s)'e şöyle demişti: "Ya Resulullah! Bir defa hicret
ettik. Bu Necaşi'ye ikinci hicretimiz oluyor. Ancak siz bizimle
değilsiniz". Resulullah (s.a.s) ona; "Siz Allah'a ve bana hicret
edenlersiniz. Bu iki hicretin tamamı sizindir" karşılığını vermişti.
Bunun üzerine o; "Bu bize yeter ya Resulullah" dedi (İbn Sa'd,
Tabakatül-Kübra, Beyrut t.y., I, 207).

Hz. Osman (r.a),
ikinci olarak hicret ettiği Habeşistan'da bir müddet kaldıktan sonra
Mekke'ye geri döndü. Resulullah (s.a.s), Medine'ye hicret etmekle
emrolunduğunda, Hz. Osman diğer müslümanlarla birlikte Medine'ye hicret
etti. O, Medine'ye ulaştığı zaman Hassan b. Sabit'in kardeşi Evs b.
Sabit'e konuk olmuştu. Bundan dolayı Hassan, onu çok severdi
(İbnül-Esîr, Üsdül-Gâbe, 585; İbn Sa'd, a.g.e., 55-56).
Bir
yahudinin mülkiyetinde olan Rume kuyusunu yirmi bin dirheme satın
alarak bütün müslümanların istifadesine sunmuştu. Bu kuyunun
müslümanlar için ne kadar önemli olduğu Resulullah (s.a.s)'in şu
sözünden anlaşılmaktadır: "Rume kuyusunu kim açarsa, ona Cennet vardır"
(Buharî, Fezailu'l-Ashab, 47).
Hz. Osman, hanımı Rukayye ağır
hasta olduğu için, Resulullah (s.a.s)'in izniyle Bedir savaşından geri
kalmıştı. Rukayye ordu Bedir'de bulunduğu esnada vefat etmiş,
müslümanların zaferinin müjdesi Medine'ye ulaştığı gün toprağa
verilmişti. Fiili olarak Bedir'de bulunmamış olmakla birlikte
Resulullah (s.a.s) onu Bedir'e katılanlardan saymış ve ganimetten ona
da pay ayırmıştı (Üsdül-Gâbe, III, 586; Suyutî, a.g.e., 165; H.İ.Hasan,
Tarihu'l-İslâm, I, 256).

Hz. Osman Bedir savaşı hariç,
müşriklerle ve İslâm düşmanlarıyla yapılan bütün savaşlara
katılmıştır.Rukayye'nin vefat edişinden sonra Resulullah (s.a.s), Hz.
Osman'ı diğer kızı Ümmü Gülsüm ile evlendirdi. Hicretin dokuzuncu
yılında Ümmü Gülsüm vefat ettiğinde Resulullah (s.a.s) şöyle
buyurmuştu: "Eğer kırk tane kızım olsaydı birbiri peşinden hiç bir tane
kalmayana kadar onları Osman'la evlendirirdim" ve yine Hz. Osman'a
"Üçüncü bir kızım olsaydı muhakkak ki seninle evlendirirdim" demişti
(Üsdül-Gâbe, aynı yer).

Resulullah (s.a.s)'in iki kızıyla evlenmiş olduğu için iki nûr sahibi
anlamında, "Zi'n-Nureyn" lakabıyla anılır olmuştur. Zatü'r-Rika ve
Gatafan seferlerinde Resulullah (s.a.s), onu Medine'de yerine vekil
bırakmıştır (Suyuti, a.g.e., 165).

Hz. Osman'ın Habeşistan'a
hicreti esnasında Hz. Rukayye'den doğan Abdullah adındaki oğlu,
Medine'ye hicretin dördüncü yılında bir horozun yüzünü gözünü
tırmalaması sonucunda hastalanarak vefat etti. Abdullah, vefat
ettiğinde altı yaşında idi (İbn Sa'd, a.g.e., III, 53, 54).

Hicretin
altıncı yılında müslümanlar, Umre yapmak için Mekke'ye hareket
ettiklerinde, Hz. Osman da onların arasındaydı. Ancak, putperest Mekke
yönetimi, müslümanları Mekke'ye sokmama kararı almıştı. Bunun üzerine
Hudeybiye'de karargah kuran Resulullah (s.a.s), müşriklerle diyalog
kurarak, maksatlarının yalnızca umre yapmak olduğunu onlara bildirmek
istiyordu. Resulullah (s.a.s), bu iş için Hz. Ömer'i görevlendirmek
istemiş, ancak Hz. Ömer, bir takım geçerli sebepler ileri sürerek Hz.
Osman'ın daha uygun olduğunu söylemişti. Bunun üzerine Resulullah
(s.a.s), elçilik görevini Hz. Osman'a verdi. Daha önce elçi gönderilen
Hıraş b. Umeyye el-Ka'bî'yi Mekkeliler öldürmek istemişlerdi (İbn Sa'd,
a.g.e., II, 96).

Müşriklerin hırçın davranışları böyle bir
elçiliği tehlikeli bir hale sokuyordu. Resulullah (s.a.s), Hz. Osman
(r.a)'a şöyle dedi: "Git ve Kureyş'e haber ver ki, biz buraya hiç kimse
ile savaşmaya gelmedik. Sadece şu Beyt'i ziyaret ve onun haremliğine
saygı göstermek için geldik ve getirdiğimiz kurbanlık develeri kesip
döneceğiz ". Hz. Osman (r.a), Mekke'ye gidip, müşriklere bu hususları
bildirdi. Ancak onlar; "Bu asla olmaz. Mekke'ye giremezsiniz"
karşılığını verdiler. Onların red cevabı İslâm kârargahına Osman
(r.a)'ın öldürüldüğü şeklinde ulaştı. Onun dönüşünün gecikmesi bu
haberi destekler nitelikteydi. Bunun üzerine Resulullah (s.a.s),
yanındaki bütün müslümanları, ölmek pahasına müşriklerle çarpışmak
üzere, bey'ata çağırdı. Bey'atu'r-Rıdvan adıyla tarihe geçen bu
bey'atlaşmada Resulullah (s.a.s) sol elini sağ elinin üzerine koyarak,
"Osman Allah'ın ve Resulünün işi için gitmiştir" dedi ve onun adına da
bey'at etti. Müşrikler bu durumdan korkuya kapıldıkları için anlaşma
yolunu tercih etmişlerdi (İbn Sa'd, II, 96, 97).

Hz. Osman,
bu arada Mekke'deki güçsüz müslümanlarla görüşmüş ve onları İslâm'ın
yakında gerçekleşecek olan fethiyle teselli etmişti (Asım Köksal, İslâm
Tarihi, VI, 177).Müşrikler, Osman (r.a)'a isterse Kâ'be'yi tavaf
edebileceğini bildirmişler, ancak o, Resulullah (s.a.s) tavaf etmeden,
kendisinin de tavaf etmeyeceği cevabını vermişti. Hudeybiye'de bulunan
sahabiler ise Resulullaha: "Osman Beytullah'a kavuştu, onu tavaf etti;
ne mutlu ona" dediklerinde Resulullah (s.a.s); "Beytullah'ı biz tavaf
etmedikçe, Osman da tavaf etmez buyurmuştur" (Vakidî'den naklen, A.
Köksal, a.g.e., 178-179).

Hz. Osman, Medine dönemi boyunca
sürekli Resulullah (s.a.s) ile birlikte olmaya gayret gösterdi. Ashabın
en zenginlerinden biri olması, onun İslâma ve müslümanlara herkesten
çok maddi yardımda bulunmasını sağladı. Bilhassa kâfirler üzerine
sefere çıkan orduların techiz edilmesinde aşırı derecede cömert
davrandığı görülmektedir. Tarihçiler onun Ceyş'ul-Usra diye
adlandırılan Tebük seferine çıkacak ordunun techiz edilmesine yaptığı
katkıyı övgüyle zikretmektedirler. O, bu ordunun yaklaşık üçte birini
tek başına techiz etmiştir. Asker sayısının otuz bin kişi olduğu göz
önüne alınırsa bu meblağın büyüklüğü rahatça anlaşılır. Yaptığı
yardımın dökümü şöyledir: Gerekli takımlarıyla birlikte dokuz yüz elli
deve ve yüz at, bunların süvarilerinin teçhizatı, on bin dinar nakit
para (A. Köksal, IX,162). Onun bu davranışından çok memnun olan
Resulullah (s.a.s); "Ey Allah'ım! Ben Osman'dan razıyım. Sen de razı
ol" (İbn Hişam, Sîre, IV,161) diyerek duada bulunmuş ve; Bundan sonra
Osman'a işledikleri için bir sorumluluk yoktur" (Suyûtî, a.g.e.,169)
demiştir.

Hz. Osman, Veda Haccı esnasında da Resulullah
(s.a.s)'in yanındaydı. Resulullah (s.a.s) müslümanları ilgilendiren bir
çok meselede Osman (r.a)'ın yardımına müracaat etmiştir (H.İ.Hasan,
a.g.e., I, 256).
Hz. Ebû Bekir (r.a) halife seçilince Osman (r.a)
ona bey'at etti. Ebû Bekir (r.a) halifeliği boyunca ümmetin işlerini
idarede onunla istişarede bulundu. Ebû Bekir (r.a)'ın vefatından önce
yazdırdığı Hz. Ömer'in Halife atanmasına dair belgeyi Osman (r.a)
kaleme almıştır. Hz. Ebû Bekir, Osman (r.a)'ın yazdıklarını ona tekrar
okutturduktan sonra mühürletmişti. Osman (r.a), yanında Ömer (r.a) ve
yanında Useyd İbn Saîd el-Kurazî olduğu halde dışarı çıkmış ve
oradakilere "Bu kağıtta adı yazılan kimseye bey'at ediyor musunuz" diye
sormuştu. Onlar da "evet" diyerek bunu kabul etmişlerdi (İbn Sad
a.g.e., III, 200).

Halife Hz. Ömer (r.a), yaralanınca,
hilâfete geçecek kimsenin tayin edilmesi için altı kişiden oluşan bir
şura oluşturmuştu. Bunlar Hz. Ali, Osman, Sa'd İbn Ebi Vakkas,
Abdurrahman b. Avf, Zubeyr İbn Avvam ve Talha İbn Ubeydullah (r.anhum)
idiler. Yapılan görüşmeler neticesinde, şura üyelerinden dördü feragat
edince görüşmeler Hz. Osman'la Hz. Ali üzerinde devam etti. Şura
başkanı Abdurrahman İbn Avf, geniş bir kamu oyu yoklaması yaptıktan
sonra müslümanların bu iki kişiden birisinin halife seçilmesi üzerinde
mutabık olduklarını gördü. Hz. Ali (r.a)'i çağırarak ona; Allah'ın
Kitabı, Resulünün Sünneti ve Ebû Bekir ve Ömer'in uygulamalarına tabi
olarak hareket edip etmeyeceğini sordu. O, Allah'ın Kitabı ve Resulünün
Sünnetine tam olarak uyacağı, ancak bunun dışında kendi içtihadına göre
davranacağı cevabını verdi. Aynı soruyu Osman (r.a)'a yönelttiğinde o,
bunu kabul etmişti. Bunun üzerine Abdurrahman İbn Avf, Osman (r.a)'ı
halife atadığını ilan ederek ona bey'at etti (Suyuti, a.g.e.,171, 172;
İbn Hacer, a.g.e., 463; H.İ.Hasan, a.g.e., I, 258, 261).
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Hz. Osman (Hayatüssahabeden)
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Fatihlilerin Buluşma Meydanı :: DİNİ BÖLÜM :: Sahabe-i kiram-
Buraya geçin: