Fatihlilerin Buluşma Meydanı
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Fatihlilerin Buluşma Meydanı

Fatihli olmak bir ayrıcalıktır...
 
AnasayfaKapıLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Uhud Savaşında Peygamberimiz dağa doğru kaçtı mı?

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
LordReco
USTA KULLANICI



Mesaj Sayısı : 115
Kayıt tarihi : 01/11/09

Uhud Savaşında Peygamberimiz dağa doğru kaçtı mı? Empty
MesajKonu: Uhud Savaşında Peygamberimiz dağa doğru kaçtı mı?   Uhud Savaşında Peygamberimiz dağa doğru kaçtı mı? I_icon_minitimePerş. Kas. 05, 2009 11:24 pm

Peygamberimiz
Uhud savaşında müşrikler yandan saldırınca dağa doğru kaçar, kaçarken
de “kim müşrikleri benden uzaklaştırırsa cennette benim arkadaşımdır”
der İmam Ahmed Enes’den rivayet. Bu sırada Peygamberimizin dişi
kırılır, orada şehit olanlar Medine’ye götürülmez. Çünkü Uhud'da Allah
tarafından korundukları halde bir çok ceset veren Muhammed, Medineli
halk karşısında güvenirliliğini yitirebilirdi sonrada Ali İmran 140.
ayeti yazar. Ateistin bu eleştirisine nasıl cevap verebilirim?


İbn
Hacer gibi en büyük bir hadis, tarih ve siyer alimi, bu konuyu şöyle
özetlemiştir: Uhud savaşında Müslümanlar, mağlup olduktan sonra üç
gruba ayrıldılar.

1. Az sayıdaki bir grup, Medine yakınlarına
kadar kaçmış ve savaş bittikten sonra dönmüşlerdir. Ali İmran suresinin
155. ayeti bunlar hakkında inmiştir.

2. Bir grup, Hz.
Peygamber(a.s.m)’in öldürüldüğü haberini alınca, şaşkına dönmüş ve
kendi nefislerini kurtarma derdine düşmüştür. Fakat bunlar,
öldürülünceye kadar savaşma azmini yitirmemiş olan yiğitlerdir.
Sahabenin büyük bir bölümü bu gruptadır.

3. Bir grup da,
-düşmanın olanca hücumlarına rağmen- asla kaçmaya tenezzül etmeyen Hz.
Peygamber(a.s.m)’in yanında sebat eden kahramanlardır(İbrahim, canan,
Kütübü site, 11/474). Hz. Peygamber(Kur’an’da da açıklandığı üzere,
yerinde sabit kalıp, arkadaşını yanına çağırıyordu. Savaşın sonuna
doğru, yaralı olduğu halde, yanındakilerle beraber, diğer
arkadaşlarının toplandığı dağa çıktı.

Bunların sayısı farklı
şekilde verilmesine rağmen, Vakidi gibi bazı tarihçilere göre, bu
zatlar; Mühacirlerden Hz. Ebu Bekir, Hz. Ali, Abdurrahman b. Avf, Sa’d
b. Ebi Vakkas, Talha, Zübeyr, Ebu Ubeyde.. Ensardan ise, Ebu Dücane,
Hubab b. El-Münzir, Asım, b. Sabit, Haris b. Sımme, Sehl b. Huneyf,
Sa’d b. Muaz, Üsayd b. Hudayr adlı şahıslardır(Fethu’l-Bârî, 7/346-360).

Sahabiler,
Hz. Muhammed(a.s.m)’in hayatta olduğunu duyduktan sonra hemen etrafında
toplanmaya başlamıştır. Ve bir gün sonra, düşmanın tekrar geri
gelmesini engellemeye yönelik olarak, beşer üstü bir cesaret ve misli
görülmemiş bir taktikle düşmanın peşine düşmüş ve onların geri gelme
cesaretlerini kırmıştır. Çağımızda savaş uzmanı bazı gayr-ı Müslimler
bile bu taktiğe hayranlığını ifade etmişlerdir.

“Medine’ye
götürülmez, çünkü Uhud'da Allah tarafından korundukları halde bir çok
ceset veren Muhammed, Medineli halk karşısında güvenirliliğini
yitirebilirdi” yorumu ise, ancak mürtet bir kimsenin yapabileceği bir
palavradır. Zaten Uhud dağı, Medine’nin hemen yakınında bir yerdir.
Yetmiş kişi, Medine’nin içine ne diye götürülsün ki.. Özellikle, özel
bir konumu olan Uhud şehitleri için neden özel bir şehitlik yeri
olmasın ki.. Kaldı ki, Medine’nin kadınları dahil herkes buraya
koşmuştu. Yani, Uhud şehitlerinin Medine halkından gizlenecek bir
tarafı mı vardı? Bunun imkân ve ihtimali var mı?

“Medineli halk karşısında güvenirliliğini yitirebilirdi” ifadesi ise, çok komik ve ahmakçasına yapılan bir hezeyan-ı küfridir.

Sa’d
b. Ebi Vakkas: “Uhud savaşında Hz. Peygamber(a.s.m)’in sağında ve
solunda, savaşarak onu koruyan iki kişi görmüştüm ki, onları ne daha
önce ne de daha sonra görmedim”(Buharî, Magazî, 18) diyerek, onu
–Cebrail ve Mikail adlı- iki meleğin koruduğunu söylemek istemiştir(İbn
Hacer, 7/358). Böyle bir zatın düşmandan korkmak gibi bir endişesi
olabilir mi?.

Unutmamak gerekir ki, Hz. Peygamber(a.s.m), bütün
insanlara bir muallim, bir rehber olduğu gibi, hayatıyla da onlara bir
önder, bir örnektir. Bu sebepledir ki, peygamberler meleklerden değil,
insanlardan seçilmiştir. Eğer Hz. Peygamber(a.s.m), diğer insanlar
gibi, açlık, susuzluk, soğuk, hastalık çekmeseydi, bize her yönüyle
nasıl örnek olabilirdi?

Bu hikmet içindir ki, bir tarafında
Cebrail bir tarafında Mikail onun hizmetindedir, fakat beri taraftan
kâfirler tarafından dişi şehit edilir, yaralanır, sıkıntılar çeker.

Kendisine
öldürmeye teşebbüs eden, onu yaralayan, dişlerinin kırılmasına sebep
olan, azılı düşmanları için “Allah’ın kavmim cahildir, gerçeği
bilmiyorlar. Ne olur, onları bağışla!”(İbn Hacer, 7/373) diyen bir
insan, peygamberden başka bir şey olabilir mi?

“Kim müşrikleri
(benden değil) bizden uzaklaştırırsa cennette benim arkadaşımdır”(İbn
Hacer, 7/360). Burada da tahrif ve tahrip yapılmıştır. Bu hadisi,
sebepler dairesinde bir insan olarak peygamber dahi olsa, Allah’ın
kâinattaki cari olan prensiplerine göre hareket etmenin önemini anlamak
gerekir. Bununla beraber, “çünkü Uhud'da Allah tarafından korundukları
halde bir çok ceset veren..” şeklindeki ifade de gerçeği
yansıtmamaktadır. Çünkü, öyle bir korunma vadi yoktur. Aksine Hz.
Peygamber(a.s.m) gördüğü bir rüyadan ötürü, Medine’nin dışlına çıkmak
istememiş, fakat istişarede Uhud’a çıkmaya yönelik oyların çokluğuna
uymuştur.

Uhud savaşının başında zafer kazandıkları halde, Hz.
Peygamber(a.s.m)’in emrini unutup ganimete koşan okçuların bu
isyanlarından ötürü bir şamar yediler ve sonunda mağlup oldular. Bu
savaş, herkese bir derstir ki, Allah’a ve resulüne karşı çıkanların
akıbeti kötü olacaktır. Müminlerin cezası genellikle dünyada olmasına
karşılık, kâfirlerin cezası ahirette verilecektir.

Ateistin
inanmadığı, fakat orada bulunan binlerce sahabenin iman ettiği ve daha
sonra da milyonlarca alimlerin doğruluğunu, Allah’tan geldiğini tasdik
ettiği şu ayetlerde Uhuddaki maplubiyetin gerekçesi özetlenmektedir:

“Eğer
siz (Uhud'da) bir acıya uğradıysanız, (Bedir'de de düşmanınız olan) o
kavim de benzer bir acıya uğramıştır. O günleri biz insanlar arasında
döndürür dururuz (zaferi bazen bir topluma bazen öteki topluma nasip
ederiz.) Ta ki Allah, iman edenleri ortaya çıkarsın ve aranızdan
şehitler edinsin. Allah zalimleri sevmez. Bir de (böylece) Allah, iman
edenleri günahlardan temize çıkarmak, kâfirleri de helâk etmek ister.
Yoksa Allah içinizden cihad edenleri belli etmeden, sabredenleri ortaya
çıkarmadan cennete gireceğinizi mi sandınız?(Al-i İmran, 140-142).

Ateistlere
karşı dinimizi savunmak için, en az onlar kadar kitap okumalıyız, fikir
üretmeliyiz, gerçeği öğrenmeyi dert edinmeliyiz..

Ateist mecnun
insan demektir. Deli olanlara nasıl laf anlatabilirsiniz ki! Üstelik,
İslam’dan dönerek mürtetlik çukuruna düşenlerin vicdanı, aslî
kâfirlerden çok daha hırpalanmıştır. Bu gibi mürtetlerin küfrü sadece
normal bir küfür itikadıyla kalmaz, İslam dinine karşı -diğer
kâfirlerden kat kat fazla olarak- besledikleri kin, nefret, onların
basiretlerini öyle köreltmiştir ki, önyargı fanatizmiyle tam bir gönül
körlüğünü yaşamaktadır. Bunların vicdanları, kalpleri gibi, akılları da
paslanmıştır. Bu sebeple, bunlara hidayet duasını yapmaktan başka
yapılacak fazla bir şey yoktur. Bununla beraber, bu insanlardan bir
kısmı, İslam’ı, İslam peygamberini küçük düşürme uğruna en büyük iftira
ve yalancılığı yapmaktan çekinmezler. Örneğin; Soruda yer alan
“Peygamberimiz Uhud savaşında müşrikler yandan saldırınca dağa doğru
kaçar” ifadesi yatsıya varmadan sönmeye mahkum bir yalandır.


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Uhud Savaşında Peygamberimiz dağa doğru kaçtı mı?
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Fatihlilerin Buluşma Meydanı :: DİNİ BÖLÜM :: Peygamber Efendimiz (s.a.v.)-
Buraya geçin: