Fatihlilerin Buluşma Meydanı
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Fatihlilerin Buluşma Meydanı

Fatihli olmak bir ayrıcalıktır...
 
AnasayfaKapıLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Hz. Peygamber'in Güvenilirliği

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
LordReco
USTA KULLANICI



Mesaj Sayısı : 115
Kayıt tarihi : 01/11/09

Hz. Peygamber'in Güvenilirliği Empty
MesajKonu: Hz. Peygamber'in Güvenilirliği   Hz. Peygamber'in Güvenilirliği I_icon_minitimePerş. Kas. 05, 2009 11:18 pm

Güven,
birine veya bir şeye bel bağlama, kişinin kendisine duyduğu itimat,
cesaret, yüreklilik, yiğitlik ve emniyet anlamına gelir. Güven vermek,
güven duygusu uyandırmak, itimat telkin etmektir. Güven ve güvenirlilik
kapsamında Hz. Peygamber'in hayatını incelediğimizde; risaletiyle
birlikte başlayan toplum liderliği vefatına kadar devam etmiştir. O,
risalet öncesi hayatında ve peygamber olarak gönderildikten sonra da
içinde bulunduğu toplumda güvenilen bir insan olarak yaşamış ve bundan
dolayı da kendisine Muhammed el-Emin denilmiştir. el-Emin, inanılan,
güvenilen ve mutemet kişi anlamına gelmektedir. Gerçekten Hz. Peygamber
söz ve davranışlarıyla risalet öncesi ve sonrası hayatında farklı bir
hayat tarzı takip etmemiş hele hele risalet öncesi hayatındaki söz ve
davranışları, risaletiyle birlikte getirdiği prensiplerle asla tezat
teşkil etmemiştir.

Hz. Peygamber'in doğumuyla birlikte başlayan
aile içindeki huzur, sütannesinin yanında aile bireyleriyle ve bilhassa
süt kardeşleri arasında sıcak ve samimi bir arkadaşlığa, muhabbet ve
güvene dönüşmüştür. Hz. Muhammed (sav), Benu Sa'd yurduna taşradan
getirilen bir çocuk olarak ailede problem oluşturmamış aksine ailenin
Hz. Muhammed (sav)'e, davranışları ve arkadaşları arasında ortaya çıkan
belirgin özellikleri sebebiyle daha fazla hassasiyet göstermesine
sebep olmuştur. Hatta ailenin Hz. Muhammed (sav)'e duyduğu sevgi ve
muhabbet; belli bir zaman sonra annesine teslim edilmesi gereken
çocuğun, bir müddet daha sütannesinin yanında kalmasını sağlamıştır.

Çocukluk
döneminde annesinin yanında bulunduğu yıllarda ve O'nun vefatıyla
birlikte dedesinin himayesinde geçirdiği günlerde Hz. Muhammed (sav)'e
karşı ihtimam gösterilmiş ve O'nun davranışları da çevresindekilere
güven telkin etmiştir. Nitekim dedesinin yanında bulunduğu yıllarda
Abdülmuttalib Kâbe'nin gölgesine serilen serginin üzerine çıkarak
otururdu. Hz. Muhammed de dedesinin oturduğu sergiye çıkar ve dedesinin
yanına oturmak isterdi. Amcaları çocuğu buradan uzaklaştırmak
istedikleri zaman dedesi müdahale ederek; "Oğlumu bırakın, O'nun
ileride şanı yüce olacaktır." diyerek O'nun değerini ve O'na olan
güvenini ifade ederdi.

Hz. Peygamber çocukluk yıllarında
amcasının kısıtlı olan gelirine destek olmak için Mekkelilerin
koyunlarını belli bir ücret karşılığında gütmüştür. O'nun, amcasına yük
olmamak için yaptığı bu davranışı, yani çobanlık yaparak para kazanması
hem toplumun hem de ailenin güvenini kazanmasına sebep olmuştur. Yine
toplumdaki gelişmelerden uzak kalmayan Hz. Peygamber, yaşının verdiği
sorumluluk ile toplumdaki zulüm ve haksızlığı engellemek için Mekke'de
toplanan Hılfu'l-Fudul'a katılmış ve toplumdaki huzur ve güven
ortamının sağlanmasına katkıda bulunmuştur.

Hz. Muhammed gençlik
yıllarını da toplumun güvenine layık olarak geçirmiş ve O'nun, bu
dönemde meydana gelen bir takım olumsuz olayların içinde yer almayışı
toplumun O'na olan güvenini daha da artırmıştır. Nitekim bunun sonucu,
Muhammed el-Emin olarak tanınan genç Muhammed, 25 yaşlarında iken bu
sıfatı ile de Hz. Hatice'nin güvenini kazanmış ve onun kervanını Şam'a
götürmüştür. Yanında Hatice'nin kölesi Meysere'nin de bulunduğu
Muhammed (sav)'in bu ticari faaliyetindeki dürüstlüğü, Hz. Hatice'nin
O'na evlilik teklifine sebep olmuştur.

Hz. Peygamber 35 yaşına
geldiğinde yağan yağmurlardan dolayı tahrip olan Kâbe'nin tamirinde
Haceru'l-Esved'in yerine konulmasında yaptığı hakemlik görevi ile
Kureyş toplumunu büyük bir kavgadan ve tehlikeden kurtarmış ve Hz.
Peygamber'in hakemliği bütün Kureyş'i sevindirmiştir.1 Rasûlullah'ın
hakemliğine Kureyş'in rıza göstermesi ve sevinmesi O'na olan
güvenlerinin sonucudur.

İşte Rasûlullah'ın cahiliye toplumundaki
üstün ahlakı, doğruluğu, dürüstlüğü ve güvenilirliği, O'nun Muhammed
el-Emin olarak anılmasına sebep olmuştur. Rasûlullah'ın bu güvenli
hayatı, Hira'da kendisine Alak sûresinin ilk âyetlerinin
bildirilmesiyle yeni bir döneme girmiştir. O'nun risaletle
görevlendirilmesi, Cenâb-ı Hak nezdindeki itibarını ve insanlar
arasındaki güvenilirliğini açıkça ortaya koymaktadır. Şüphesiz Hz.
Peygamber'in risalet hayatındaki başarısında, O'nun güvenilir olmasının
payı büyüktür. Nitekim vahyin ilk yıllarında, aldığı görevin şoku
içinde olan Rasûlullah'a eşinin söylediği şu sözler bu gerçeği açıkça
ortaya koymaktadır; "Sen, yakınlarına yardım eder, aileni korur,
hayatını şerefinle kazanır, başkalarına doğru yolu gösterir, yetimleri
korur, sözün doğrusunu söyler, emanete riayet edersin..." Mekkeliler,
kimseye teslim edemedikleri değerli eşyalarını O'na teslim etmişlerdir.2

Hz.
Peygamber risalet öncesi dönemde putlardan nefret etmiş, putlar adına
düzenlenen bayramlara kendiliğinden iştirak etmemiş ve onlar adına
kurban kesmemiş, putlar üzerine yemin etmemiş ve Kâbe'yi çıplak tavaf
etmeyerek daha sonra peygamberliği döneminde getirdiği prensiplere
aykırı davranışlarda bulunmamıştır. Bundan dolayıdır ki, Rasûlullah,
peygamberliği döneminde geçmişiyle tenkid edilmemiştir. Nitekim,
Kur'ân-ı Kerim'de bu konu şöyle dile getirilir: "Ben bundan önce bir
ömür boyu içinizde durmuştum. Hâlâ akıl erdiremiyor musunuz?"3

Hz.
Peygamber aleni davetin ilk günlerinde; "Ey Muhammed! Artık sana
buyrulanı açıkça ortaya koy, puta tapanlara aldırış etme!"4 âyetinin
inzal buyrulmasından sonra kavmini Safa tepesinde toplayıp; "Size şu
dağın ardından bir takım süvarilerin gelmekte olduğunu haber versem
beni tasdik eder misiniz?" deyince onlar; "Biz Senin yalan söylediğini
hiç bilmiyoruz." diyerek Rasûlullah'ı tasdik etmek üzere iken basit
hesaplar peşinde koşan bazı insanların tutumları, aleni davetin ilk
günlerde arzu edilen hedefe ulaşmasına engel olmuştur. Bilhassa dikkat
edilmesi gereken bir başka konu, güvenilirliği ile toplumun gönlüne
taht kuran Hz. Muhammed (sav)'in davetini engellemek için toplumun
ileri gelenleri ellerinden geleni yapmaktan geri durmamışlar ve hatta
kendisinde bulunması mümkün olmayan sıfatları bile O'na isnat etmekten
çekinmemişlerdir. Ancak O'nun geçmişini çok iyi bilenler O'nun
dürüstlüğünü itiraf etmekten kendilerini alamamışlardır. Nitekim Nadr
b. el-Haris; "Muhammed aramızda kendisinden memnun olduğumuz, doğru
sözlü, emanete riayet eden birisi iken, bize peygamberliğini bildirince
O'na sihirbaz dediniz. Hayır! Vallahi O, sihirbaz değildir..."5
diyerek Allah Rasûlü'nün güvenli bir kişi olduğunu ifade etmiştir. Yine
Hz. Peygamber'in azılı düşmanlarından olan Utbe b. Rabia bile
Rasûlullah'ın davasının basit bir dava olmadığını ve amacının ise
dünyalık olmadığını dile getirmiştir.

Mekke Müşriklerinin,
Rasûlullah'ın İslam daveti karşısında O'nu davasından vazgeçirmek için
mal, mülk, makam ve mevki gibi dünyalık teklif etmeleri ve
Rasûlullah'ın her defasında bu teklifleri reddetmesi, O'nun bu dünya
nimetlerine meyletmemesi, Rasûlullah'ın hem davasının büyüklüğünü
ortaya koymuş, hem de çevresindekilere güven telkin etmiştir. Yine Hz.
Peygamber'in aleni davet sonrasında Müşriklerin eza ve cefası
karşısında Habeşistan'a giden Müslümanları geri getirmek için
Mekkelilerin gönderdikleri elçilerin Habeşistan Necaşisi ile
görüşmeleri esnasında oraya çağrılan Müslümanların temsilcisi olan
Cafer b. Ebî Talib'in; " Ey Melik! Biz putlara tapan, ölü eti yiyen,
her türlü kötülüğü yapan, akraba ile ilişkiyi kesen, komşuları
gözetmeyen, zayıfları güçlüler tarafından ezilen bir topluluk idik.
Allah, içimizden ailesini, doğruluğunu ve güvenilirliğini bildiğimiz
birini bize elçi olarak gönderdi..." demesi Rasûlullah'ın kendi toplumu
içindeki konumunu ortaya koymaktadır. Nitekim, Habeşistan Necaşisi de
bu savunma neticesinde Müslümanları Müşriklere teslim etmemiştir.

Evs
ve Hazreç iki kardeş kabile olmalarına rağmen barış adına ortaya
atacakları teklif bile itimatsızlığa sebep olurken, Mekke'den gelen bir
liderin etrafında toplanmaları O'na olan güvenlerinden dolayıdır.
Rasûlullah, iki kardeş kabile arasındaki husumet ve güvensizliği
ortadan kaldırdığı gibi muahat ile Müslümanlar, Medine sözleşmesi ile
de burada yaşayan gerek Müslümanlar gerekse Yahudiler arasında birlik
ve beraberliği sağlamaya çalışmıştır,

Hz. Peygamber her zaman;
"Eğer (düşmanlar) barışa meylederlerse Sen de ona yanaş ve Allah'a
güvenip dayan."6 âyetine uygun hareket etmiş, Medine'ye geldiği günden
beri gerek Medine içinde ve gerekse Medine dışında sulh yollarını
deneyerek antlaşmalar yapmıştır. Rasûlullah'ın bu barış girişimleri
çerçevesinde Medine'deki Yahudiler ve Medine dışındaki komşuları Benu
Damre, Müdlic, Gıfar ve Cüheyne oğullarıyla yaptığı antlaşmalar,
karşılıklı güven duygusunun gelişmesini ve komşuluk ilişkilerinin
devamını sağlamıştır. Hatta tarafların birbirlerine duydukları bu güven
duygusu ticari faaliyetlerinin de hız kazanmasına sebep olmuştur.

Hz.
Peygamber'in hicretin 6. yılında Mekke Müşrikleriyle yaptığı Hudeybiye
Musalahasında dikte edilen ve görünüşte Müslümanların aleyhine gibi
görünen maddeler, sulh adına imza altına alınmıştır. Ebû Cendel'in
Hudeybiye'ye, Ebû Basir'in de Medine'ye gelerek yaptıkları iltica
taleplerinin kabul edilmemesi, Rasûlullah'ın antlaşmalara sadakatini
ortaya koymaktadır. Ancak bütün bunlara rağmen Mekke Müşrikleri
antlaşmaya ihanet etmişler, 10 yıl süreyle yapılan Hudeybiye
Musalahası, 2 yıl sonra bozulmuştur. Hz. Peygamber, antlaşma gereği
Müslüman olan Mekkelileri Medine'ye kabul etmezken, Mekke Müşriklerinin
antlaşmaya sadakat göstermeyip Müslümanların müttefiki olan Huzaa
kabilesine saldırmaları, tarafların barış anlayışını ortaya koymaktadır.

Hudeybiye
Musalahasının sağladığı güven ortamı sonucu, davet mektubu gönderilen
kabilelerin Medine'ye gelen temsilcileriyle Rasûlullah'ın konuşmaları o
kadar samimi ve cana yakın oluyordu ki, çoğu kez diplomatik
görüşmelerde akla gelen aşırı resmiyet ve donukluk, Hz. Peygamber'in
söz ve davranışlarında eriyip gidiyordu. Elçilerin ve heyetlerin,
görüşmelerde Rasûlullah'a duydukları güven sonucu, onlar Medine'de
günlerce kalabilmişler ve istedikleri zaman kabilelerine dönmüşlerdir.

Savaşlar
esnasında sahabe, birkaç misli orduyla karşılaşmakta hiçbir
tereddüt göstermemiş, en tehlikeli durumlarda bile Rasûlullah'ın
yanından hiç ayrılmamıştır. Bütün bunlar ashabın O'na olan güveninin
sonucudur. Rasûlullah komutanlarını uğurlarken; Allah'tan korkmalarını,
savaş esnasında katliam, tecavüz, ihanet ve intikamdan uzak
durmalarını, harp yapmaktan aciz vs. uzak olanlara karşı harp
yapmamalarını, müjdeleyici ve kolaylaştırıcı olmalarını tavsiye etmiş.
Özellikle kadınların, çocukların, ihtiyarların, sakatların, hasta
olanların evlerine kapanıp silaha sarılmayanların emniyette olduklarını
ifade etmiştir. Rasûlullah'ın tertiplediği gazve ve seriyyeler
genellikle davetin önündeki engelleri kaldırmak, devlete yönelik
tehlikelere engel olmak ve toplumdaki huzur ve güven ortamını temin
etmek için yapılmıştır.

Rasûlullah döneminde, harp sonunda
alınan esirler bile güven içinde olmuşlardır. Nitekim O'nun talimatıyla
esirlere iyi muamele edilmiş, yedirilmiş, içirilmiş, giydirilmiş ve her
türlü ihtiyaçları giderilmiştir.7 Hatta Rasûlullah, harp anında ve
harp sonunda eman isteyenlere eman vererek herkesin güven içinde
olabileceğini göstermiştir. Nitekim Mekke Fethi günü öldürülmesini
istediği kimselere istisnaları olmakla birlikte eman vererek onların
hayatlarını bağışlamıştır.

Ayrıca Rasûlullah aile hayatı
içerisinde yiyecek, içecek, giyim ve kuşamda temizliği ve mütevaziliği
elden bırakmamış ve hayatında asla lükse yer vermemiştir. Bilhassa
toplumda ihtiyaç sahiplerinin ön planda tutulmasını isteyerek; "Benim
Uhud dağı kadar altınım olsa, borcumun dışında bir gece yanımda
bulunmasını ve ondan bir dinar kalmasını istemem." buyurmuştur.
Rasûlullah'ın bu tutum ve davranışları, ashabı tarafından o derece
örnek alınmıştır ki, bunun sonucu olarak Medine, dünya ve ahiret
saadetini isteyenler için örnek bir şehir olmuştur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Hz. Peygamber'in Güvenilirliği
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Fatihlilerin Buluşma Meydanı :: DİNİ BÖLÜM :: Peygamber Efendimiz (s.a.v.)-
Buraya geçin: